20 Temmuz 2010 Salı

ŞOK!!!

Gönderen nihan karaaslan zaman: 17:32 0 yorum
Hayatımda şimdiye kadar hiç böle bir şok yaşamamıştım...
Allah daha büyüğünüde yaşatmasın...

Kızımın ilk d. Günü zamanlarında bir şüphe kapladı içimi, acaba mı dedim?
Yooo çok büyük bir tesadüf olur dedim , yok Nihan saçmalama sanamı denk gelecek dedim, ama bir yanımıda yemeye başladım acaba? ababa?
Kendim çözim dedim negatif ama çooooooook silik bir ihtimal???
Sonra dedim ki bu böle şüphe ile olmaz böle yaşanmaz hemen hastaneye , bir test yaptırdım akşam alırsınız dediler...
Kızımı ve eşimide alıp e bebek mağazasına gittik minik kızımın eksiklerini almak için, o sırada benim elimde telefon sürekli bakıyorum test cevabı maili gelsin diye, dayanamadım tam mağazaya girerken aradım hastaneyi, yanıt gecikmedi...
“ Tebrikler pozitif ” İşte size ŞOK!!!
Ben yine soruyorum bir çaba “ Yani?” “Yani diyor kız hamilesiniz!!!! “
Aman Allahım ayaklarım tutmuyor, dizlerim titriyor, nefes alamıyorum, oturmak zorundayım...
Eşim soruyor ne oldu ?
“pozitif çıktı hamileyim “ diyorum , O şaşkın ama gülümsüyor...
Bense hüngür hüngür ağlamaya başlıyorum mağazanın ortasında...
Kızma bana bebeğim şimdi okuyup annem beni istememiş deme sakın...
Ama beklemediğimiz bir dönemde sen bize öle büyük bir süpriz yaptınki...
Alışmak adapte olmak baya zor oldu...
Ama artık bebişimi kabullendim...
Minik kızımla araları 20 ay olacak gibi gözüküyor, arkadaş gibi büyüyecekler inşallah...
İnşallah Allah benden ve ailemden çocuklarıma yeterli ilgiyi gösterecek maddi manevi gücü eksik etmez...

6 Temmuz 2010 Salı

DURU ROMA’DA ( 30/05/2010- 05/06/2010 )

Gönderen nihan karaaslan zaman: 18:21 0 yorum
Son aylarda ailemizde yeni bir heyecan olduğundan ve bu heyecana alışmak hepimiz için bir süre gerektirdiğinden bir süre yazamadım...
Aslında belki de en önemli şeyleri yazmakta geciktim canım kızım ama kızma bak hepsini tane tane anlatıcam...
Minik kızım 1 yaşında Roma’ya gitti... Pazar sabahı uçakla yola çıktık , maşallah miniğim uçakta 1,5 saat kadar uyuduğundan uçak yolculuğumuz çok rahat geçti, iniş ve kalkışta emzirdiğim için minik kulaklarıda bu durumdan etkilenmedi... Öğlen otelimize ulaştık , yerleştik ,dinlendik ve hemen yemek yemek ve gezmek için kendimizi sokaklara attık. Otelimiz istasyon ( termini) bölgesinde olduğundan bu bölgede merkezi bir alan olduğundan çoğu yere yürüyerek ulaştık akşam dönüşlerde ise yorulduğumuz için taksiyi tercih ettik, en fazla 15 eur ödeyerek otelimize rahat rahat ulaştık...
Roma Pass aldığımız için Kolezyumda gerçekten beklemedik bu güzel oldu, ne yazıkki eski halinden çok bir şey kalmasada yine de etkileyici bir yer Kolezyum (Colosseo) , imparatorluk yolu ve sonunda yer alan Arch of Constantine de etkileyiciydi... Akşam yemeğimizi yedikten sonra ilk günün yorgunluğu ile otele döndük... Yemeklerimiz sırasındada Duru bizi zorlamadı hem nerede ise her restoranda yer alan sebze çorbası ve domates çorbası hayat kurtarıcı oldu. Ayrıca minik prensesim makarna yemeği ( spagetti hüpletmeyi :) ) de burada öğrendi :)
Sonraki gün tam bir günümüz Vatikanda geçti, o gün bir rehber grubuna katıldık ve yine kilometrelerce olan kuyruğu beklemeden içeri girdik... Çok ama çok ihtişamlı bir yer gerçekten mutlaka görülmesi gerekli... Rehberimiz bizi psetle bebek taşıdığımızdan içeride oldukça iyi yönlendirdi... Yine yorgun bir şekilde yemeğimizi yiyerek otelimize geri döndük...
Sonraki günlerde Aşk çeşmesi diye bilinen Fontana De Trevi , Campo De Fiori, Pantheon ( Melekler ve Şeytanlar filminden hatırlarsınız), Piazza Venezia, ve Spagna ( İspanyol merdivenleri) bazen 2-3 kere geçtiğimiz yerler oldu, ilk geçişimizde hemen fotolanıp araştırdıktan sonra bizim için sıradanlaştılar :)
İspanyol merdivenlerinin hemen yanında daha önce ayhan Sicimoğlu’nun bir programında izlediğim Babington Tea House’a uğradık, tam bir ingiliz havasının hakim olduğu mekanda çaylarımızı içtik ve dinlendik...
Aşağıda Haşmet Babaoğlu ‘nun bu çay evinden bahsettiği 19/03/2003 tarihli Roma’da beş çayı isimli Vatan gazetesinden bir alıntı yaptım...
“ İtalya'nın başkentinde saat 5'te bir İngiliz çay evinin yolunu tuttum. Çünkü bir yıl boyunca Alice tekrar tekrar bu güzel kafeyi; Babington's Tea House'ı gösterip durmuştu. Ne zaman izlesem, o tarihi atmosferde özgün harman çaylar tatma arzusu içime ukde gibi çöküveriyordu. Bu yüzden yolumu otelimin yakınındaki Piazza di Spagna'ya çevirdim. İspanyol Meydanı derilen bu yer şık merdivenleriyle ünlü, Roma'nın simgesel merkezlerinden. Günün her saatinde o merdivenler cıvıl cıvıldır. Randevu yeridir. Gençler basamaklara bir oturdular mı, hiç kalkmak istemezler. İşte o merdivenlerin bir yanında adı çok havalı ve edebi (Byron) bir ayakkabıcıyla yan yana bir edebiyat müzesi vardır: Keats ve Shelley Müzesi. Hayatları hüzünle dolu, şiirleri ve ruhları melankoliye boğulmuş iki İngiliz şairi Shelley ve Keats bu evde yaşamışlar. (Shelley'nin o dizesi nasıl sarsıcıdır: "Gözyaşları için fazla derin bir keder bu!") İspanyol merdivenlerinin öteki yanında da, işte sözünü ettiğim Babington's Tea House var. Sanatçıların, filozofların Roma'daki gözdesi... Biri aristokrat ailesinin zincirlerinden kurtulmak isteyen, diğeri aşk acısıyla yaralanan kalbini onarmaya çalışan iki genç kadın; Miss Anna Maria Babington ve Miss Isabel Cargill'in yolları günün birinde kesişmiş. Tarih 1892.. Babington Roma'ya "kaçmaya" karar vermiş ve Çargill'e sormuş: Benimle gelir misin? O da hiç düşünmeden "evet" demiş. 1893'te de Roma'da gitgide kalabalıklaşan İngiliz topluluğunu memnun eden tarihi adımı atıp bir çay evi açmışlar. Çoktan asırlık olmuş Babington Tea House'ın daha kapısından girdiğimde "tamam, doğru yerdeyim" duygusu içimi kapladı. Koyu renkte ahşap masaların üzerine serilmiş, kenarı su yeşili hasır örtülerin arasından geçip, ağırbaşlı garson kızın gösterdiği yere oturunca "mutluluk bu" dedim; "farklı çay harmanlarının havaya yayılmış kokusu ve insanın ruhunu okşayan atmosfer." Mönüye bakmak bile baş döndürücüydü: Japon, Seylan, Formoza ve Çin çayları ayrı ayrı sınıflandırılmış. Ve elbette sevgili lapsang suşong'um... Bir kez daha anladım ki, asıl "mutluluk hapları" kahve ve çaydır... Bir kez daha anladım ki insan kahveyle kendini, çayla dünyayı seviyor... “

Roma şehir merkezi kadar şehir dışında yer alan bölgeleri ile de çok güzel...
Bir günümüzü araba kiralayarak Assisi ve Toscana bölgesinde yer alan Hayat Güzeldir filminin çekildiği Cortona ‘ya gittik... İki bölgede buram buram İtalya, tarih ve kültür kokuyordu... Assisi de iken yağmur yağmasına rağmen sanki bölge daha da bir güzelleşti, taş yollar ve evler çok güzel görünüyordu... Cortona ise bambaşka bir alan koruma altında olan sanki yüzyıllardır hiçbirşey değişmemiş gibi yaşayan bi tepe kasabası... Dönüşte telefonun şarjı bittiği için yol bilgisinden faydalanamadığımız için biraz maceralı bir dönüş yaşasakta çok güzeldi...
Bir günü de yine araba kiralayarak nemi bölgesinde ve outlette geçirdik, e alışverişte lazım  kızım burada ilk defa 4-5 adımı birden attı, yani duru Romada yürümeye başladı 

Son gün hediyeliklerimizi aldık ve otelden ayrıldık... Otelden çok memnun kaldık tavsiye ederiz.... Hotel Diocleziano http://www.booking.com/hotel/it/diocleziano.html?label=gog235jc;sid=f56ad4aec53d3276af35dd6a8fe775e1 bu linktede bizim yorumumuz var, Onur güzel bir yorum yazmış...
Dönüş yolculuğumuzda yine minik prensesimin uyuması nedeni ile bizim açımızdan güzeldi...
Güzel bir yolculuk oldu kızım bize zorluk çıkarmadı, tatlı tatlı gezdi, uyudu :)
Yeni yolculuklara :)
 

Nihan ben; Duru Prenses ve Ömer Prens'in annesi... Copyright © 2010 Designed by Ipietoon Blogger Template Sponsored by Emocutez